Bulgaristan

Seksenli yıllar çocukluğumun daha doğrusu son zamanların popüler tabiriyle ilk ergenliğimin geçtiği yıllar… Anne Babamın öğretmen olması sebebiyle Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinin küçük bir köyünde geçen yıllar… 12 Eylül darbesinin sonrası henüz özel televizyonların olmadığı hatta çoğu yerde elektriğin bile yeni geldiği evde telefonun olmasının lüks sayılabildiği renkli televizyonların havalı olduğu o renkli televizyonlarda da izlenebilen tek kanalın TRT olduğu yıllar… Eğer biraz durumunuz iyiyse senetle eve video alabildiğiniz o videoda da şimdi dana kadar olan Küçük Emrah’ların Küçük Ceylan’ların filmlerinin izlendiği yıllar… Neredeyse herkesin paçayı kurtarmış bir Alamancı akrabasının olduğu yıllar ki o Alamancılar altın kolyeleri havalı saçları havalı ayakkabılarıyla iki yılda bir gelir kavanoz içinde ambalajlanmış Neskafe ile kahve kreması getirirlerdi hani şimdi BİM’de bile türlü türlü bulabildiğimiz ama o zamanlar lüküs sayılan kahvelerden :)

Bir yandan iktidar olan ANAP ve Başbakan Turgut Özel ile Türkiye’nin kendini kabuğunu değiştirmeye çalıştığı yıllar… Bir yandan Türkiye’nin başına PKK sorununun yeni yeni sarıldığı ülkenin doğusunun kan ağladığı yıllar… Şu zamanlar acınacak durumdaki Suriye’de, Lübnan’ın Bekaa vadisinde PKK’nın eğitildiği elimizin kolumuzun bağlı Memleketçe aciz olduğumuz yıllar… Güneyde İran’ın Ermenistan’ın Kuzey’de Rusya’nın PKK’ya destek verdiği en azından Devlet kanalı TRT’de bize böyle söylendiği yıllar…

Memleketin doğusu kan ağlıyordu da batısı çok mu farklıydı değildi maalesef… Batı sınırımızda Yunanistan ile it dalaşları yaptığımız Yunan Gizli Servis’lerinin teröre destek verdiğini öğrendiğimiz yıllar…

Bir diğer can sıkan konu da üzülerek izlediğimiz Bulgaristan! İktidar Partisinin faşizan ve ırkçı tutumu sonucu zulüm gören Bulgaristan Türkleri, soydaşlarımız, dindaşlarımız Bulgaristan Türkleri! Zorla isimlerinin değiştirilmeye çalıştırıldığı ağır asimilasyona maruz bırakılan Müslüman olmalarına rağmen domuz yetiştirilmeye zorlanan soydaşlarımız… Yıllarca vatan bildikleri mal mülk sahibi oldukları aile kurdukları yuvalarında zulme uğratılan insanlar…



Ne acıdır 1915 Ermeni Sürgünü’ne, 1934 Trakya Yahudi Sürgünü’ne,  6-7 Eylül 1955 Olayları yüzünden bu ülkeden resmen kaçmak zorunda bırakılan Rum’ların Museviler’in acılarını anlamaya çalışmayan insanların gözyaşları kin ve nefretle izledikleri olaylar!

Seksenli yılların sonunda Bulgaristan “Almanya Acı Vatan” dan daha acı bir vatandı hem Bulgaristan hem Türkiye Türkleri için… Nitekim 1984’ten 1989’a uzun bir dönem kısım kısım Bulgaristan Türkü’nün Türkiye’ye bir nevi iltica ettiği kaçmak zorunda kaldığı yıllar…

Zaman hızla akıp geçti 90’lı yıllar ortaokul, lise ve üniversite yıllarımız… 2000’ler artık mezun olup iş hayatına atıldığımız yıllar… 2002 genel seçimiyle birlikte iktidara AKP’nin ilk defa geldiği Türkiye’nin kültürel, siyasal, ekonomik her türlü yeni bir döneme girdiği aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüşümünün başladığı yıllar… Göreceli olarak ekonomik gelişme, büyümenin sağlandığı Türkiye’nin seksenlerin doksanların ürkekliğini üzerinden atıp kısmen de olsa doğru yanlış iç ve dış politikada iyi kötü yenilikler yapmaya başladığı yıllar…

DIŞ destekli ekonomik büyüme ile tabiri caizse BİZ’im DİK durmaya başladığımız eski GÜÇLÜ komşularımızın BOYNU BÜKÜK durmaya başladığı yıllar… Komşularla Sıfır Sorun’dan Değerli Yalnızlığa kadar geniş bir çerçevede eskiden ürktüğümüz çekindiğimiz komşularımızla yeni ve farklı ilişkiler kurmaya başladığımız yıllar… Ki bu faklı sürecin sonunda oturup iki çay içip iki çift laf edebileceğimiz bir tane bile komşumuz kalmadı ama neyse Dünya Lideri olmak kolay değil Hedef 2023 durmak yok yola devam ! :)

Zaman değişti ve bu değişime Bulgaristan’da karşı koyamadı… Siyasi iktidar değişince Bulgaristan Türkleri’ne karşı tutum değişti, Türkiye’ye gelen Türkler çifte vatandaşlık, oturma izni alabildiler.. Bir kısmı geri döndü tekrar ev bark iş güç sahibi oldular… Dönmeyen veya dönemeyenlerin çocukları torunları bu sefer Üniversite okumak için geri döndüler… Bulgaristan önce AB Adayı sonra AB Üyesi olunca Türkiye’de ÖSYM, ÖSS, ÖYS, LGS, YGS, SBS, HGS, KPSS, KPDS :D zımbırtıları ile uğraşmak istemeyen gençlerin Üniversite okumak için gittikleri Acı değil Tatlı Vatan oldu Bulgaristan :)

Evet hüzünlü başlayan bu hikaye işte böyle kah güldüren kah düşündüren bir noktaya geldi…

2013 Temmuz’unda gittim ben Bulgaristan’a… Kendisi Artvin’li Eşi (Aileden) Bulgaristan Göçmeni olan değerli arkadaşım keyifli insan Kemal oturma iznini halletmek için giderken tek parça ve sağ salim aileme teslim etmek kaydıyla beni de yanında götürdü :)

Zamanında çok Bulgaristan göçmeni alan her ne hikmet bir tane bile Palmiye ağacı olmamasına rağmen adı Palmiyeler olan bir yerden otobüsle yola çıktık. Bende Yeşil Pasaport olduğu için vize ile uğraşmadık ama Bulgaristan TC vatandaşlarına vize uyguluyor… 2012 yılına kadar yeşil pasaporta bile vize uygulanıyormuş! Başta Palmiyeler olmak üzere İstanbul’un değişik yerlerinden değişik firmalardan günce iki ayrı sefer yapılıyor Bulgaristan’a o nedenle gidiş dönüş pek problem değil. Vakti zamanında göçle gelen Türkler Bursa’ya hatta daha ilerisine kadar gittikleri için Bursa’dan bile otobüs seferleri yapılıyor diye biliyorum.

Edirne Kapıkule Sınır Kapısından geçtikten sonra ulaşıyoruz Bulgaristan’a. Tabi sınırdan geçmeden yurt dışı çıkış harcınızı yatırmanız, hem bu taraftan hem de Bulgaristan girişinde yapılan aramalardan geçmeniz gerekiyor.


Pasaportunuza damga vuruluyor vs. işlemlerden sonra Bulgaristan’da daha doğrusu Avrupa’dasınız hem de ne Avrupa! Şerit şerit yollar, lüküs apartmanlar evler, mc donald’s lar burger kingler, starbucks lar, IPhone kullanan modern Avrupa gençliği say say bitmez… diyemeyeceğim çok şükür bununla yakından uzaktan ilgisi yok :) Uzun bir yol boyunca tek görebileceğiniz yolun her iki tarafında tarlalar! Kilometrelerce uzunlukta tarlalar ki bir kısmı yeni hasat ediliyordu. Ve inekler, uçsuz bucaksız ovalarda yeşilliklerde otlanan inekler, çoğu artık faal olmayan eski olduğu çok belli olan fabrika binaları! Evet aynen böyle bir yer Bulgaristan! Kötü mü? Hiçte değil tam tersi çok güzel sanki 2013’te değil de Türkiye’nin 1980’lerdeki hali gibi! Evler binalar eski, arabalar son model değil çoğu ikinci el Avrupalıların eski arabaları, şehirler küçük ve sakin... Bizim en azından İstanbul’da yaşayanlar için alışılmadık sakinlikte bir ortam! Her yanımızın Residance olduğu her boşluğa bir gökdelen bir TOKİ-KİPTAŞ yapıldığı 400 metrekare arsa bulanın AVM diktiği bir şehirden sonra inanın insanın hoşuna bile gidiyor :)




Biz Kırcaali ilinin Cebel ilçesine gideceğimiz için yol boyunca ara ara bazen küçük otogarlarda bazen yerleşim yerlerinde yolcuları bırakarak ilerliyoruz. Kırcaali ve bölgesi ağırlıklı Bulgaristan Türkleri’nin yaşadığı Ana dilimiz Türkçe ile hiç zorlanmadan gezip tozup yaşayabileceğiniz bir bölge :) Buradakiler ya Türk olduğu için Türkçe biliyor veya bu bölgede çalıştığı için çat pat Türkçe bilen Bulgaristan vatandaşları ki 3 günlük Bulgaristan maceramız boyunca neredeyse hiç dil sorunu yaşamadık.



Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğu ardından Cebel’e ulaştık. Minibüs durağından hallice küçük bir otogarı var Cebel’in. Cebel siz deyin kasaba ben diyeyim Trakya köyü sayılabilecek gelişmişlikte bir bölge. Aşırı sakin, yeşillikler içerisinde bir bölge kafanız rahat gürültü yok. Çok sayıda kahvehane, kafe ve lokanta var civarında pek fabrika göremedim. Yol uzun hava sıcak yorulduk biraz ama en önemlisi acıktık. Hemen eve gidip bavulları bıraktık iki soluklandık elimizi yüzümüzü yıkadık zaten hava kararmış hadi gidip tıkınalım :)

Bulgaristan AB üyesi ama para birimi Leva endişelenmeyin şehirlerde çok sayıda döviz büfesi var kolayca avro-leva dönüşümü yapabiliyorsunuz. Hatta avronuz varsa Türkiye’de değil Bulgaristan’da bozdurmanızı tavsiye ederim.

Bu seyahatteki rehberim, yol arkadaşım Kemal, midesine düşkün ağzının tadını bilen iyide yemek yapan bir arkadaşım o nedenle kaldığımız süre boyunca midemi kendisine emanet ettim kafam da rahat midem de! Cebel küçük bir yer dedim ama yaşadığım Silivri kadar kafesi lokantası var, sokakların boşluğu ile kıyaslayınca ilginç geldi. Adını hatırlamadığım bir kafeye oturduk aldık menüyü önümüze iyi de menü Bulgarca ben Türkçe dışında dil bilmiyorum o yüzden şöyle bir bakıp fotoğrafını çektim menünün, dedim Kemal sana bırakıyorum :)

Maşallahı olan Allah’ın özenerek yarattığı garson kızımıza siparişimizi verdik hazırlanmasını bekliyoruz. Bulgaristan’da öyle masanıza sepetle beyaz ekmek gelmiyor kaç dilim yiyecekseniz ona göre söylüyorsunuz, ayrıca gelen ekmeğin tadı güzel.  Önce bizim yeni rakı ayarında olan Mastika’mız geldi. Ben mastikayı sevdim içimi hoş eğer rakıyı seviyorsanız mastikayıda zorlanmadan severek içerisiniz. Biz Türkler rakıyı genelde su ile kanat gibi et ürünlerinin yanında bazen şalgam ile içeriz burada mastikayı ayran ile içtik. İlk başta kulağa garip geliyor ama ayran ile mastika hatta rakı ile çok uyumlu hem aldığınız tadı kuvvetlendiriyor hem de midenizin ve kafanızın bozulmasını önlüyor. Rakımızın yanına cacığımız geldi ama cacık Türkiye’de olduğu gibi tas içinde ve akışkan değil tabakta ve biraz yoğurt topları şeklinde çatalla yiyebiliyorsunuz tadı güzel.  



Bulgaristan’da en çok dikkatimi çeken bizde olduğu gibi 3 4 tür değil 2 3 sayfalık salata çeşitlerinin olması, etli, tavuklu, jambonlu, domuzlu, yumurtalı şulu bulu çeşit çeşit salataları var yani öyle iki yeşillik bi tatsız domatesi soslayıp kakalamıyorlar. Üstelik doğal tarım yapıldığından mıdır uzun süredir yiyemediğimiz kalitede salatalıklar domatesler yetişiyor, o yüzden salatalar ayrı bir güzel oluyor.

Benim Bulgaristan’da en çok sevdiğim ikinci porsiyonu severek aldığımız şey yine bizde olmayan tavuk yüreği. Tavuk yürekleri bizdeki Arnavut ciğeri kıvamında kızartılıyor ve resmen bittikten sonran tabağı yalatacak kadar güzel :)


Yine bizde olmayan bira rakı gibi içkilerin yanında süper giden hamsinin biraz daha küçüğü boyutlarında akarsularda yetişen sasa balığı (tam olarak böyle yazılmıyor ama bu şekilde okunuyor) mutlaka tatmanız gereken hatta birinci porsiyon bitmeden ikinci porsiyonunu isteyeceğiniz bir lezzet.

Mastikalarımızı yudumladık mezelerle açlığımızı bastırdık sohbet muhabbet derken ana yemeğimiz dana kavurma geldi. Kuşbaşı kesilmiş dana eti biber, soğan, mantar ile güzelce kavrulmuş et kurutulmamış ben çok beğendim ama Kemal daha iyisini yediğini söyledi.  İsteğe bağlı olarak domuz eti de kullanılan KARIŞIK kavurma da sipariş verebilirsiniz. Bulgaristan’da et ürünlerinde KARIŞIK ibaresi varsa anlayın ki içeriğinde domuz eti de var aklınızda olsun. Malum Türkiye ve Müslümanlar için hassas bir konu. Yemeğin üstüne tatlı yerine karpuz kavun aldık iyi de oldu. Güzelce karnımızı doyurduk hafif demlendik kalkmadan önce şimdi güzel bir demleme çay veya Türk kahvesi ne iyi olur değil mi? Değil işte çünkü burada Türkler arasında bile çay kültürü yokmuş en fazla sallama çay o da hiç olmasın daha iyi.

Ne var peki kahve var hatta Lavazza kahve! Kahve istediğinizde size KISA mı UZUN mu diye soruyorlar! Yav az çorbayı biliyoruz tek veya duble rakıyı da biliyoruz da Kısa ne Uzun ne! Şöyle diyeyim fincanın dibinde 1 parmak KISA iki parmak UZUN! İnanın burada böyle! Kahveyi pek sevmesem de adettir diye kısa kahve içtim. Şimdi geldik işin güzel kısmına Türkiye ile kıyaslayınca ödediğiniz paralar komik kalıyor :/ Şöyle anlatayım Türkiye’de orta halli içkili bir lokantaya gittiniz aynılarını yediniz sadece içki parası aldılar geri kalan her şey ikram sayılır desem abartmış olmam! Maalesef bizim iki duble rakıya verdiğimiz parayı düşününce otur halimize ağla!

Güzel bir uyku çektik dinlendik sabah güzel bir güne uyandık, haydi kahvaltı yapalım. Bulgaristan’da bizim zeytin peynirli kahvaltı kültürü yok onun yerine daha çok boza veya ayran ile BANİÇKA denilen bir tür börek yeniliyor. Evde Baniçka yapamayacağımız için dışarı çıktık. Dün herhalde yol yorgunluğu pek dikkat etmemişim apartmanda bazı dairelerin kapılarında, apartmanın girişinde, yolda elektrik direklerinin üstünde beyaz A4 kağıtlar asılmış.

Meğer bunlar yakın zamanda vefat eden yöre insanının fotoğraflarıymış, böylece vefat haberini kimseyi rahatsız etmeden duyurmuş oluyorsunuz konuya komşuya, güzel bir gelenek.

Geldik pastane-fırın karışımı mekanımıza kuyruk var sıraya girdik sıcak sıcak yeni çıkan baniçkalarımızı aldık ben boza içtim Kemal ayran aldı. Boza renk ve kıvam olarak bizim bozalardan biraz daha koyu tadı hafif şekerli denemenizi tavsiye ederim. Baniçka’ya gelince ince yufka arası lor peyniri hepsi bu en beceriksiz Türk kızının bile hazır yufka ile yapabileceği kadar basit ama o kadar lezzetli. Fırında baniçka dışında kimisi hafif tatlı 4 5 tür hamur işi daha yapılıyor ama bana baniçka yetti. Baniçka sadece Bulgaristan’da değil balkanlarda bilinen bir lezzet.


Kahvaltımızı yaptığımıza göre köyümüzü pardon kasabamızı gezebiliriz. Birkaç parça bir şey almak için yakınlardaki markete kadar gidiyoruz. Burada öyle Migros benzeri süpermarket zincirleri yok ama malzeme çeşitliliği açısından süper olan marketler var. Çeşit çeşit çikolatalar, şekerlemeler, biralar, rakılar, hazır et ürünleri, sucuklar, pastırmalar, peynirler ki özellikle Bulgaristan’a özgü kaşar peynir olan kaşkaval çok güzel görünüyor…


İçki reyonu çok çeşitli ve bayağı geniş yer kaplıyor. Bulgaristan’da da tıpkı Türkiye’de olduğu gibi rakı kültürü var ama biraz farklı. Bizde boğma rakı olarak bilinen meyvelerden yapılan ve çok sert olan rakı burada şişelenmiş etiketli olarak satılıyor. İçimi bana göre zor ben tadını pek sevmedim, en azından denediğim rakıyı sevmedim.  Çeşit çeşit şaraplar, likörler, viskiler hatta Tekel Rakısı olması güzel, ülkemizde alkollü içeceklere sürekli yapılan zam ve kısıtlamaları düşünüce insan şaşırıyor.

Şarküteri ve peynir reyonlarının çeşitliliği özellikle dikkatimi çekti. Bizde marka marka pembe renkli tatsız salamlar, ne etinden yapıldığı belli olmayan ucuz sosisler ve birkaç numunelik pastırmanın olduğu reyonlar yerine çeşit çeşit sucuklar, salamlar, pastırmalar yer alıyor. Ürünlerin kimisi koyun, dana veya KARIŞIK yani domuzlu. Almadan önce görevliye sorarsanız size yardımcı oluyorlar. Pastırmaları bizden farklı, çemensiz ve nasıl desem çiğ ciğer görünümünde ama tadı güzel. Et ürünleri damağa göre değişir ama kaşkaval peynirinden mutlaka tatmanızı, almanızı öneririm.


Et reyonunda çeşitli köfteler, et ve tavuk ürünleri var. Güzel tarafı şu Türkiye’de olduğu gibi dışarda pahalı olur aman alıp evde yapalım durumu yok aslında ama evde kendiniz pişirmek isterseniz de satılıyor marketlerde.

Şu resimde gördüğünüz bir tür biber turşusu ondan özellikle bahsetmek istiyorum! Eğer siz veya bir tanıdığınız giderse bundan alabildiğiniz kadar alın! Şöyle anlatayım makul acılıkta küçük etli biberler hafif közleniyor sonrada şişelenip turşu kuruluyor. Artık biberin türünden mi yoksa yapım tekniğinden mi bilemiyorum acı sevmeyen ben bile bayıldım! Alabildiğiniz kadar alın 3 ün 5 in lafı olmaz. Fiyatını hatırlamıyorum ama Bulgaristan’daki her üründe olduğu gibi tadı ve kalitesine göre ucuz :)

Evet market gezimizi sevgili dostum Kemal’in güzel bir fotoğrafıyla noktalayayım. Hani bizde BİM, Şok, A101 gibi marketlerde kapıdan girince kasaya veya kapıya en yakın yerde indirimli 2,5 3 litrelik ucuz Ayçiçek yağları olur ya işte burada onun yerini resimde gördüğünüz biralar almış :) İşte Bulgaristan böyle bir yer :)

Market alışverişimizi yaptık eve gidip aldıklarımızı bıraktık şimdi Kırcaali’ye gidip işlerimizi halledelim. Toplu taşıma var mıydı inanın hatırlamıyorum pek minibüs görmedim bir de taksi fiyatları o kadar ucuz ki (bize göre!) biz Türkçe bilen bi taksici bulup telefonunu aldık işimiz düşünce aradık istediğimiz yere geldi sağolsun :)






Kırcaali sakin, eski ama bir o kadarda sevimli bir kent. Bizim şehirlerimizin gürültüsü, karmaşası, gerginliğinden sonra geniş yollar, yolun her iki tarafında geniş kaldırımlar, yol boyunca ağaçlara rastlayınca önce şaşırıyor sonra üzülüyorsunuz! Evet belki çok modern akıllı binalar, havuzlu tenis kortlu lüks siteler yapıyoruz ama şehirleşme bilinci konusunda eski bakımsız Bulgaristan’ın fersah fersah gerisindeyiz açık ve net!





Yürüyerek pazaryerine gidiyoruz. İlginç saatli bir giriş kapısı olan üstü kapalı güzel bir Pazar. Tadına doyulmayan o meşhur pembe domatesler boy boy kilo kilo burda. Zaten Türkiye’de de çok sevilen pembe domateslerin tohumları ilk başlarda Bulgaristan’dan gelmiş diye biliyorum. Arabayla Türkiye’den gelenlerin dönerken kasa kasa aldığını bir pazarcı amca ile yaptığımız sohbette öğreniyoruz. Özellikle belirteyim domateslerin, salatalıkların iriliğinden hormon atmışlar diye şüphelenmeyin. Yediğimiz domates ve salatalıklar mükemmeldi bizim artık çoktan unuttuğumuz o güzel sulu toprak kokan domatesler!





Gezdik tozduk işimizi hallettik şimdi güzelce karnımızı doyuralım. Kemal’in önerisi üzerine balık yiyelim diyoruz. Taksimizi çağırdık ve şehrin bira dışındaki Kırcaali baraj gülünün kıyısındaki balıkçımıza gittik. Göl kıyısında iki lokanta var birisi limana demirlemiş bir gemi olan Emoha ki bazen gölde gezide yapıyormuş yani hem balığınızı yiyorsunuz hem de göl gezisi yapıyorsunuz. Biz yanındaki iskele üzerine kurulu diğer mekanı deneyelim dedik birazda şoförümüzün tavsiyesi üzerine. Aslında lokantamız balık çiftliği ile yan yana. Balıklar ihtiyaca göre yandaki kafeslerden yakalanıp hemen temizleniyor. Bu balık yakalama ve temizleme merasimi pek hoşunuza gitmeyebilir! Balıkları yakalayan abimiz balıkların kafasına sertçe vurarak tek tek bayıltıyor ve resmen bir dakikada kesip parçalara ayırıyor! Neyse! Ayrıca balık kafeslerinin yanındaki küçük kafeslerde çok sayıda ördek ve tavşanda vardı ama menüde ördek ve tavşan eti var mı diye dikkat etmedik. Gelelim yemeğimize…



Ben rakıyı akşam içeceğim için bira tercih ettim, zagorka Bulgaristan’da çok popüler tadı ve içimi çok güzel bir bira tavsiye ederim. Peynirli, yoğurtlu taze domatesli salatamızla hafiften atıştırmaya başlıyoruz. Türkiye’de artık unuttuğumuz elle kesilmiş taze patates kızartmamız üzerinde peynir rendesiyle beraber sofradaki yerini alıyor. Tekrar tekrar söylüyorum sırf bu patates kızartması için bile Bulgaristan’a günü birlik gidilir! Hazır tatsız tuzsuz patates kızartmasını fahiş fiyatla kakalayan tüm Türk işletmeleri Allah’ınızdan bulun!




Güzelce kızarmış Mersin balığım geldi. Ömrümde ilk defa Mersin balığı yedim, beğendim. Hava güzel, göl manzaramız güzel, soframız güzel :) Sohbet ede ede yedik içtik Türkiye’ye göre komik sayılabilecek hesabımızı ödedik, taksimiz gelen kadar göl etrafında biraz gezindik.






Döndük yine Kırcaali’ne. Yapacak işimizde yok akşam yemeği için kuzu çevirme yapan bir lokantada rezervasyon yaptırdık ama henüz erken şimdi biraz etrafı dolaşalım, keşfedelim. Bulgaristan’da evler çok yüksek değil öyle çok katlı bina sayısı da az. Resimde gördüğünüz Maraya Otel’i referans aldık dedik gezer dolaşır buraya döner iki soluklanır yemeğe gideriz. Nasılsa bina yüksek nerden baksak görünür! Başladık yürümeye ama iki sokak yana geçince o güzelim ağaçlardan oteli göremedik! İşte güzel olan bu:) Ferah insanın üstüne üstüne gelmeyen şehirler yapmışlar üstelik 60 larda 70 lerde bunu başarmışlar! Yollar geniş, kaldırımlar geniş çimenli ağaçlı insan yürürken ne kaldırıma park etmiş araba görüyor nede kırık dökük kaldırımlar yüzünden ayağınız ağrıyor!


Artık saat yavaş yavaş 7 ye yaklaşıyor yavaş yavaş akşam yemeği için kaçalım biz. Adı Çevirme olan lokantamız biraz Kırcaali dışında. Daha önce taksi şoförümüzle beraber geldik rezervasyon yaptık, domuz eti konusundaki hassasiyetimizi belirtik. Sorun yok çevirme kuzudan yapılıyor. Burasının tek kötü yanı garsonlar Türkçe bilmiyor ama menü de dil olarak Türkçe’de var.

Masamıza yerleştik menümüzü aldık anladığımız kadarıyla siparişimizi verdik! Adının Doni olduğunu öğrendiğimiz garson kızımız güzelce siparişlerimizi adlı. Biz önce birer parça kuzu pirzola, onu yedikten biraz sonra kuzu çevirmemizin gelmesini istedik! Şimdi işin garibi şu biz Bulgarca bilmiyoruz Doni Türkçe anlamıyor! Kuzu çevirme dedik After, Later, Before, Next yani aklımıza gelebilecek her kelime ile anlattık, sağolsun Doni anladı! Daha doğrusu anlamış gibi yapmış garibim :)



Önce mastikamız, yanına ayranımız geldi. Cacığımız, salatamız sofrada yerini aldı, güzel sorun yok. Servis tabaklarımız kuruldu, bekliyoruz. Azz sonra önce Doni arkada diğer garson elleri dolu geldiler! Önce kuzu pirzolamız tabağımıza yerleşti! Üzeri alüminyum folyo kaplı böylece hep sıcak kalacak kuzu çevirmemiz hemen yanına! Tereyağında çevrilmiş bir mantarımız hemen yanına! Ee yani Doni biz hepsini nasıl yiyelim. Neyse o kadar kusur olur dedik zaten Doni de son derece sempatik bir bacımız :)

Sohbet muhabbet mastika kuzu mantar derken baktık Doni cevval bir şekilde geldi Watermelon (Türkçe:karpuz) falan bir şeyler diyor! Yav anam dur iki dakika Türkiye’de meyve artık yemeğin en sonunda gelir biz daha geleli bir saat anca oldu kalkıp gitmeye niyetimizde yok daha saat 20:00 :) işte bu konuda bizden farklılar Türkiye’de olduğu gibi bir restaurant anlayışı yok yemeğinizi sakincene yiyip kalkıp gidiyorsunuz:)

Sevgili Doni’mizi masamızdan gönderdikten sonra devam ettik ama tabaklarımız da tabiri caizise kirlendi yenilenmesi lazım hani bizde hep öyle ya! Sevgili Doni’ye seslendim şimdi yeni tabağı nasıl anlatayım! Tabağı tuttum Clean dedim, New dedim, Empty dedim tamda Kemal sigarasını çıkarıp yaktı o sırada, bizim Doni cevval bir şekilde gitti oh dedim anlatabildim kendimi. Hemen geldi Kemal’in önüne küllüğü koydu :) Doni dedik biz bunu istemedik sen yine sağolda tekrar tarzanca anlatmaya çalıştık baktı ne biz anlatabiliyoruz ne kendi anlıyor koşa koşa gitti. Birazdan ızgaracı abimizle birlikte geldi. Abi cevval çıktı bizi dinledi Doni’ye birşeyler söyledi çok şükür bizim tabaklar değişti :) Neyse canı sağolsun Doni’mizin. Bu kadar olur sonuçta yeme içme kültürü bizden farklı, ellerine sağlık yediğimiz her şey çok güzeldi. Hesabımızı ödeyip Doni’mizle vedalaşıp Cebel’e evimize geldik yarın son gün uyuyup dinlenelim.

Sabah birkaç işimizi hallettik yola çıkmadan öğlen yemeğimizi yiyelim. Bugün yine Bulgaristan’a özgü kebapçe yiyeceğiz. Kebapçe bizim Tekirdağ köftesinin iki katı iriliğinde et ve türlü baharatlardan yapılan bildiğim kadarıyla ekmek içi kullanılmayan balkanların köftesi.  Türk köftesinden bir diğer farkı da porsiyon olarak değil adet olarak sipariş veriyorsunuz. Bulgaristan’daki tüm et ürünlerinde olduğu gibi dana ve KARIŞIK yani domuzlu olarak iki seçenekte mevcut :)


Cebel Türk bölgesi ama buradaki Türk’lerde domuz yiyormuş en azında bir kısmı! Gerçi şunu da belirteyim Türkiye yasalarına göre bir restaurant eğer domuz ürünleri de yapıyorsa tüm alet edevatı tamamen ayırmak zorunda, Bulgaristan’da tüm kebapçeler aynı ızgarada yan yana pişiyor :) benim için sorun yok zaten sadece belirtmek istedim. Kebapçemiz pişti yanına az biraz mevsim salatası, az biraz patates salatası, fasulyeli bir tür meze ve ekmek aldık. Ekmek bizimkinden biraz farklı daha esmer.  Geleyim kebapçeye tadı güzel aslında ama öyle aman aman da değil bizim satır köftemizi tercih ederim ama Bulgaristan’a kadar gelirseniz tadına bakmadan dönmeyin derim.


Evet bu güzel serüven sona erdi. Bavullarımızı adlık bindik otobüse çıktık yola. Her şehirden yolcuları ala ala ilerliyoruz. Tüm yolcular alınınca muavinimiz eline kalem kağıt alıp tek tek tüm yolcuları dolaşıyor. Şunu soruyor çantanızda alkol var mı? Yoksa bize yardımcı olur musunuz? Eğer sizde alkol veya sigara yoksa her yolcuya bir şişe içki ve karton sigara veriyorlar tabi eğer hayır demezseniz. İşte Bulgaristan’a her gün her firmanın iki sefer koymasının nedeni bu sınıra gelirken freeshop’tan alış veriş yapılıp yolculara emanet ediliyor. Bulgaristan gümrük kapısında sorunsuz bir şekilde geçtik sıra bizim kapıya geldi. Şansımıza bizim otobüsü durdurdular bavullar tamamen indi Kemal ve benim bavul yan yana! Ama şans bu ya ayrı görevliler aradı benim içkileri çıkarttılar Kemal’inkini şans eseri üstün körü aradı! Halbuki ikimizde de aynı şeyler var. Biz Bulgaristan’da yasal olarak 3 günü doldurmadığımız için içki götüremezsiniz dediler. İster sen at ister ben atayım! Aldım mastikaları çöp bidonunun dibine çaktım ki bizden sonra görevliler almasın diye! Elimde kala kala kaşkaval(Bulgaristan kaşar peyniri), gofret çikolata ve sucuklar kaldı. İçkilerin parasında değilim bizimkiler de tatsın istemiştim ona üzüldüm. Sağlık olsun! Ben yandım siz yanmayın diye söylüyorum. Neyse sınırı geçtik, muavin sağ kalan ganimetleri alıp özel bir taksi ile ayrıldı! Yine de bu işten karlı çıktı! Olan benim ganimetlere oldu! Neyse geçti gitti yine de güzel anılarla döndüm Bulgaristan’dan sağlık olsun…

Yorumlar

  1. Eeee bir başkadır başkadır benim memleketim ...:)

    YanıtlaSil
  2. gerçekten güzel bir yazı olmuş, tespitler çok yerinde, okurken özledim valla memleketi yaz olsa da gitsek dedim :) Hayriye-Erhan

    YanıtlaSil
  3. güzel yazı olmuş tuncercim. gitmeme gerek kalmadı çok iyi anlatmışsın :D Erhan

    YanıtlaSil

Yorum Gönder