Kapadokya: Uçhisar – Argos in Cappadocia - Cappadox 2015

            Mavi ve Yeşil! Turizm denilince aklımıza gelen iki renk! Oysa benim aklım ve kalbim ikisinde de değil! Kapadokya’da deniz yok dolayısıyla mavi değil! Orman veya muhteşem bir bitki örtüsü yok dolayısıyla yeşil de değil! Bu iki renkten yoksunluğa rağmen garip bir büyüsü var bu kahverengi taş, kaya, toprak ve kum diyarının… Tüm bilinen ve pazarlananın zıttı olmasına rağmen bir defa görenin kalbinde yer eden tarifi zor bir güzelliği var… Aradan tam bir buçuk yıl geçmesine rağmen halen gözümün önünde, kalbimin derinliklerinde izi kalan bir güzellik…


            Benim Kapadokya’m 4 gün 4 şehir; Göreme, Avanos, Ürgüp ve Uçhisar… Göreme konakladığım yer dolayısıyla her gün orada bulundum, Avanos ve Ürgüp’te birer güzel gün geçirdim. Kapadokya’ya gitmeden önce kafamda kurduğum planda her şehire bir gün ayırmak vardı ama yoldan geçerken gördüğüm Uçhisar manzarasına vurulup nerdeyse her gün buraya geldim…


            Uçhisar, Nevşehir ile Göreme arasında kalıyor genelde Kapadokya’yı tanıtan televizyon programlarında en çok çekim yapılan yerdir veya bana öyle geldi… Tabi bunda etkileyici bir güzellikteki Uçhisar Kalesinin de fazlasıyla etkisi var elbette, Kapadokya’ya gelip de Uçhisar Kalesi’ni görmeden ayrılmak olmaz!


Uçhisar bir yamaca kurulu aslında! Hatta ben iyice gezip görene kadar sadece yamaçtaki evlerden oluşuyor sanıyordum! Göreme’den Uçhisar’a doğru giderken yamaçtaki evler ve Uçhisar Kalesi göze çarpıyor ve aklınıza bu güzel manzara kazınıyor. Uçhisar’ın eski evleri ve günümüzün muhteşem güzellikteki otelleri Göreme’den başlayıp Uçhisar’a kadar uzanan Güvercinlik Vadisine bakıyor.

Daha sonra kurulan ve halen insanların yaşadığı yeni evler ize daha ileride düz bir alana yayılmış durumda. Yamaca bakan evler mübadele öncesinde gayrı Müslümlere ait sanırım, zaten yıllarca yıkık dökük kalmasından böyle olduğu anlaşılıyor! Ama o evler onarılıp restore edilerek bana göre muhteşem manzaraya sahip çok güzel otellere dönüştürülmüş. Otel denilince öyle çok katlı beton binalar düşünmeyin evlerin orijinal yapısına sadık kalınarak restore edilmiş böylece çok hoş taş binalar ortaya çıkmış. Emin olun bugüne kadar gördüğünüz veya bundan sonra göreceğiniz en doğal aman en güzel oteller Uçhisar’da…


Göreme’den ayaklarım açılsın derseniz yürüyerek veya aman hava çok sıcak bayılıp düşerim ben derseniz kısa bir taksi yolculuğu ile Uçhisar’a gidebilirsiniz, ben her ikisini de yaptım. Taksi ile bile gitseniz Uçhisar girişinde inip yürüyün, o güzel sokaklarda gezin, gördüğünüz her manzaranın her anın tadını çıkartın derim! Uçhisar’ın girişinde Güvercinlik Vadisi yer alıyor, dilerseniz yürüyerek vadiyi de keşfedebilirsiniz veya otellerin birisinin terasına oturup bu vadi manzarasına karşı keyif de yapabilirsiniz! Hayal etmeye çalışın araba, şehir gürültüsü yok! Sadece rüzgâr, o rüzgârda uçuşan güvercinler ve Güvercinlik Vadisi’nin o muhteşem manzarası… İnsan daha başka ne ister ki?


Eğer bu yolu takip etmek yerine yolun karşısına geçip az biraz yürürseniz tek katlı oldukça eski bir bina göreceksiniz, Kocabağ Şarapları’nın eski fabrikası, şimdinin şarap tadım ve satış yeri. Kocabağ, Turasan ile birlikte Kadadokya bölgesinin ikinci büyük şarap markası ve oldukça güzel şarapları var. İçeride şarapların tadına bakıp satın alabilirsiniz veya Uçhisar’ın içindeki yeni ve şık binada da şarapların tadına bakıp satın alabilirsiniz. Ben Kapadokya’da hem Turasan hem de Kocabağ şaraplarından aldım ve ikisini de oldukça beğendim, şarap sever biriyseniz kesinlikle es geçmeyin derim!



Kocabağ şaraplarından Uçhisar’a doğru yürürseniz karşınıza devasa cüssesiyle Uçhisar Kalesi çıkacak! Tabi bu kaleye giderken sağda solda pek çok yöresel ürünler ve anı eşyaları satan tezgâhlar ve dükkânlar göreceksiniz… Acele etmeyin bu tezgâhlara da bakın derim!


Uçhisar Kalesi, bölgenin simge yapılarından, burayı gezmeden dönmek olmaz! Uçhisar Kalesini, belediye işletiyor bu nedenle girişteki gişeden bilet alıp öyle çıkıyorsunuz, müze kart geçmiyor. Uçhisar Kalesi’ni gördüğünüzde şaşırıp bunun neresi kale yahu bildiğin peribacası diyeceksiniz! Evet öyle! Gördüğünüz, bildiğiniz diğer kalelere pek benzemiyor!

Uçhisar Kalesi, oldukça büyük bir peribacası aslında ve konumu gereği neredeyse tüm Kapadokya’yı 360 derece görebileceğiniz ender noktalardan birisi!

Kapadokya’nın neredeyse tüm sınırlarını, tüm vadilerini, kasabalarını görebiliyorsunuz! 

Uçhisar Kalesi içinde oyulmuş odalar, su sarnıçları ve hatta tepe noktasında oyulmuş mezarlar var! Bu mezarlardan bazıları lahit şeklinde olduğu için önemli şahsiyetlere ait olduğu tahmin ediliyormuş!


Kaleye çıkarken çok sayıda merdiven çıkacaksınız, bu merdivenlerin eğimi güzel de merdiven kenarlıkları bildiğiniz halat olduğu için benim gibi yükseklik korkunuz varsa soğuk terler hatta sıcak terler akıtabilirsiniz :) Ama her şeye rağmen buraya çıkmak ve bu eşsiz manzaraya bakmak güzel bir deneyim…


Hazır Uçhisar Kalesi’nden bahsediyorken Cappadox Festivali’ne de değinmek istiyorum. Cappadox, Doğuş Grubunun tam desteğiyle Kapadokya’yı tanıtmak amaçlı yapılan içerisinde sergiler, konserler, özel sofralar, doğa yürüyüşlerinin de olduğu ve bizim ilkine tanıklık ettiğimiz tematik bir festival! Çok şükür sonunda birileri doğru bir düşünceyle İstanbul dışında da etkinlik yapmayı ve bunu yaparken de ince düşünmeyi akıl etmiş! Neyse! Ben Kapadokya gezimi ayarlarken gazetelerden de Cappadox Festivali haberlerini görüp web sitesini incelemiştim. Çok ilginç ve güzel gelen yemek ve gurme etkinlik biletleri hızlıca tükenince hadi bari bi değişiklik olsun uzun zamandır güzel bir konsere gitmedim deyip Üstat Erkan Oğur’un konserine gidelim dedik!

Bu arada konserden bir gün önce Uçhisar sokaklarında gezinirken bir baktım yol kenarında Erkan Oğur yanında tanımadığım birisiyle oturmuş gitarını akort edip bir şeyler mırıldanıyor, etrafında da tanıyıp yanına gelen 3 - 5 kişi var!

Şaşırıyorum ve çok mutlu oluyorum! Hemen telefonun kamerasını açıp bu anı kaydetmeye başlıyorum ama Erkan Oğur’un öyle farklı bir etkisi var ki beraber resim çektirmeyi teklif edemedim, utandım! Usulca dinleyip izledik onları…


Konser, benim Ihlara Vadisi Gezisi yaptığım gündü. Tur günü öğleden sonra hava yavaşça kapandı ve serinledi. Tur bitiminde ben Göreme’ye devam etmeyip Uçhisar’da kaldım ve Sinem’i bekledim. Tabi beklerken de yağmur yağmaya başlamıştı ve biraz da acıkmıştım, şu an adını hatırlayamadığım butik bir restorana rasgele geçip oturdum ve güzel bir mantı söyledim.


Bu esnada bir şey dikkatimi çekti şöyle ki yaşlı bir yabancı çift de restorana geldi, montlarını çıkardırlar ve yakınımdaki bir masaya geçtiler. Garson geldi, yemekleri tanıttı ve siparişlerini aldı. Sanırım bir tür yöresel çorba ile başladılar, sonra bir tür köfteyi kırmızı şarap ile sakince yediler. Diyeceksiniz ki ne var bunda! Hayır burası normal ama bana garip gelen daha doğrusu beni düşündüren şuydu! Dışarıda hava kapalı, yağışlı, hava daha da soğuyacak belli ki ve siz kalkıp dünyanın bir ucuna tatile gelmişsiniz! Ben olsam hatta biz olsak “ulan kırk yılda bir tatile geldik onda da havanın yaptığına bak” deyip hem kendi canımı hem de yanımdakilerin canını sıkardım eminim! Oysa bu çift son derece sakin, hiç gerilmeden, her lokmanın tadını çıkartarak yemeklerini yediler! Hatta onlarla ilgilenen garson gelip yemekleri beğenip beğenmediklerini sordu, teşekkür edip çok beğendiklerini söylediler… Bu gözlem kendimle ilgili bazı şeyleri tekrar düşünmemi sağladı, sanırım ek çok güzel anı bu şekilde kaybediyorum!

Neyse Sinem geldi, buluştuk ama hava serin ve kuvvetli bir rüzgâr var, Cappadox görevlileri konserin durumunu öğrenmeye çalışıyor ve isteyenlerin biletlerini de iade alıyorlar! Biz bekleyip konseri izlemeye kararlıyız! Bu sırada Sinem tesadüf eseri konser için bulduğu promosyon biletlerden bahsediyor, acaba bizim biletleri iade edip bu beleş biletlerle mi girsek diye düşünüyoruz! Biraz daha zaman geçiyor sohbet muhabbet ama hava aynı! Bizim biletleri iade edip şansımızı beleş biletlerle denemeye karar veriyoruz, yaşasın kötülük! Yağış tekrar başlayınca ince poşet yağmurluklardan dağıtıyorlar biz ve bir grup insan ısrarla bekliyoruz, Erkan Oğur varsa biz de varız! Rüzgârdan bizim poşet yağmurluklar zar zor dayanıyor Üstat çıkacak diyorlar biz de tamam bekleriz diyoruz!


Zaman geçiyor hava artık iyice karanlık, rüzgârın dinmeye niyeti yok ama bizimde vazgeçmeye niyetimiz yok! Derken tamam diyorlar konser olacak! Bilet kontrolü yapılıyor ama kalan zaten küçük bir grup insan o an kimsenin pek bilet derdinde olmadığına eminim! İçeri girip sahne önüne geçiyoruz, biraz sonra Erkan Oğur ve ekibi sahneye geliyorlar ve çalmaya başladıkları andan itibaren o saatlerce bekleyişimiz karşılığını almaya başlıyor! Şuna eminiz o havaya rağmen Erkan Oğur ve arkadaşları sırf bizler bekledik diye sahne aldılar!


Üstat olmak sanatçı olmak budur işte! Erkan Oğur’u zaten biliyordum ama açıkçası klasik kemençe sanatçısı Derya Türkan ve bas gitarda Alp Ersönmez’in adını ilk defa duydum ve dinledim! Özellikle Derya Türkan gibi bir ismi öğrenmek beni çok sevindirdi. Yaklaşık 45 dakika kadar sahnede kaldıktan, hepimizi mest ettikten sonra müsaade istediler, estağfurullah müsaade sizin dedik… O muhteşem geceden muhteşem anlarla sizi baş başa bırakıyorum…

            Uçhisar bana göre Kapadokya’nın en güzel otellerine ev sahipliği yapıyor, bunlardan birisi Museum Hotel Cappadocia! Uçhisar’ın girişinde kalıyor ve otelde müşteri olmasanız da burayı gezebiliyorsunuz.



İç dekorasyonu çok güzel ama bence bu otelin en güzel yeri havuzu! Havuz konum ve manzara olarak harika bu güzelliği sizlerle paylaşmak isterdim ama burada otelin konukları yüzüp dinlendiği için fotoğraf çekmedim, rahatsız etmeye gerek yok!

Esas bayıldığımız otel, Argos In Cappadocia! Hatta Argos In Cappadocia beni o kadar etkiledi ki son günümün çoğunu burada geçirdim!


En azından benim gördüğüm hiçbir otele benzemiyor, aslında burası otel değil koca bir otel kompleksi! Uçhisar yamacındaki oldukça geniş katlara, sokaklara yayılan bir bölüm otel tarafından satın alınmış ve restore edilmiş, en azından 2015 mayısında restorasyon çalışmaları devam ediyordu! Otel odalarının bir kısmı kayalara oyulmuş mağara odalar bir kısmı ise taş evlerden oluşuyor.


Biz oradayken otel yaklaşık 6 aydır Doğuş grubunun yönetimindeydi ve ciddi bir yenilenme ve tanıtım yapıyorlardı. Hatta Cappadox Festivali’ne de cömertçe ev sahipliği yaptılar. Argos güzel hatta çok güzel ama bu güzelliğin de bir bedeli var, en ucuz odası 200 küsür Euro idi! Hatta 4 odasında oda içinde havuz var ve bu odaların fiyatları 800 küsür Euroydu!

Günde 2 defa yaklaşık 45 dakika süren otel gezileri yapılıyor düşünün otelin büyüklüğünü ve kalitesini! Argos kendi üzümlerinden şarap yaptırıp şişeletiyor, binlerce şişeden oluşan oldukça geniş bir şarap kavları var!


Argos’un simgesi haline gelen ve gün boyu Argos’un sokaklarında gezinen sevimli çok tatlı bir köpeği bile var. Argos’un beklemek için kullanılan lobi bölümünde bir tür tepsi var ve bu tepside yöresel ürünler oluyor, mevsimine göre taze meyve veya meyve kurusu ve ben oradan her geçişimde bir avuç meyve kurusu alıp tadını çıkarmıştım! Size de tavsiye ederim, özellikle o kayısı çekirdeklerinin tadı çok güzeldi…


 Argos’un içinde yemek yemek için iki bölüm var, SEKİ Restaurant ve SEKİ Lounge. SEKİ Lounge daha çok modern bir Cafe havasında ve Güvercinlik Vadisinin o muhteşem ötesi manzarasına bakıyor! Özellikle teras bölümünde oturmak ve bir kadeh şarap ile o sessizlik içinde o manzaraya bakmak paha biçilmez!

Peki siz burada ne yediniz derseniz, ben Ev Yapımı Kayseri Mantısı Sinem ise bir tür erişte olan Kırcı Makarna almıştı. Ev Yapımı Kayseri Mantısı yoğurt, nohut ve tereyağı ile sunuluyor ve hem mantı hem de mantıda kullanılan tüm malzemeler dört dörtlük! Uzun süredir yediğim en iyi mantıyı burada yedim!


Sinem’in istediği Kırcı Makarna ise yoğurt ve kıyma ile sunuluyor, şekline bakıp kıymalı makarna işte demeyin yediğim ne güzel eriştelerden birisiydi! Hatta üzerindeki kıymanın da çok iyi bir etten hazırlandığını belirtmeliyim! Eğer bir gün kendimi şımartmak istersem Argos In Cappadocia’da birkaç gün kalmayı isterim!



Evet bu son yazı diğerlerinden çook uzun bir süre sonra yazıldı ama eninde sonunda tamamladım yazımı! Kapadokya’da dört birbirinden güzel günüm geçti ve halen yaşadığım anlar aklımda, ruhumda, midemde! Ne zaman olur bilmiyorum ama bir gün tekrar Kapadokya’da olmak dileğiyle...

Yorumlar