ESKİŞEHİR

Türkiye’nin turizm rotası az biraz bellidir! Karadeniz’in ama özellikle Doğu Karadeniz yaylalarının her daim merak edeni seveni vardır, Ege ve Akdeniz sahilleri yaz için olmazsa olmazdır ama ağırlık daha çok Ege’dedir, Güneydoğu daha doğrusu GAP gölgesinin bir Kültür Turizmi meraklısı çoktur ama teröre bağlı olarak merak edipte gidemeyeni de çoktur! Son yıllarda Gaziantep ve Hatay bu bölgede sıyrılmıştır oldukça haklı olarak! Ama kabaca böyledir! Ha son yıllarda artan bir ilgi ve yerinde bir merakla Kapadokya’ya giden büyülenen çoktur ama onun dışında kenarları saymaz ise içerisi turistik değildir! Pek merak edilmez, gezmeye görmeye değer bulunmaz! Daha doğrusu bulunmazdı! İki şehir bu algıyı resmen taşı delerek değiştirdi! Ankara’da Beypazarı ve komşu il Eskişehir…

Başta Eskişehir’de okuyan, bir şekilde yolu Eskişehir’e düşen üniversite öğrencileri yıllarca Abi Abla ya Eskişehir’i mutlaka görmelisin diye diye bende dahil olmak üzere yurdumun her yerinde gönül elçisi olup tanıttılar bu şehri. Özellikle son yıllarda Eskişehir’de okuyan, yolu düşenlerin sayısının artmasıyla, dolayısıyla daha çok konuşulmasıyla profesyonel günlük turlar dahi yapılmaya başlandı! Her anlamda sevindirici aslında, hem turizm algısının değişmesi hem de İç Anadolu’da bir kentin büyük uğraşlarla da olsa kabuğunu kırması anlamında…

Hayır, ben tur ile gitmedim, Eskişehir’de okuyan bir eski öğrencim olan sevgili Sibel’in danışmanlığı sayesinde kendim gidip gezdim ki çok da memnun kaldım J Buradan tekrar değerli öğrencim Sibel, kardeşi Sinem ve arkadaşlarına teşekkür etmek istiyorum, Eskişehir’deki ilk günümde bana eşlik ettikleri için…

Şimdi efendim Eskişehir’e nasıl gidilir? Uçak, otobüs veya tren ile rahatlıkla gidilebiliyor ama eğer ailecek veya 4 - 5 kişi gidecekseniz en mantıklı çözüm kendi arabanız ile gitmeniz! Böylece şehir içi ulaşım konusunda da rahat edersiniz. İstanbul için konuşursam tren ile gitmek pratik ama maalesef tren Pendik’ten kalkıyor ve Pendik Avrupa yakasında oturan çoğumuz için pek de yakın bir yer değil! Geriye uçak ve otobüs kalıyor! Benim yaşadığım Silivri’den otobüs ile ulaşmak daha mantıklı geldi ve Buzlu Turizm ile yaklaşık 5 saatlik bir yolculuk ile kolayca ulaştım, hatta beklediğimden erken gittim desem yeridir! Tabi İstanbul dışı bir yerde yaşıyorsanız bulunduğunuz şehre göre uygun fiyatlı ve en kısa yolu seçmeniz en mantıklısı.

Peki, nerede kalınır? Bir turizm kenti ve bir büyükşehir olmasının avantajıyla çok sayıda temiz düzgün otel var! Ben Porsuk Çayı kıyısında ve şehrin merkezi sayılabilecek Adalar bölgesinde olan Ada Life Otel’de konakladım ve memnun kaldım. Hatta yer ayırtırken kahvaltı yapmayacaksanız bunu belirtip daha uygun bir fiyat ile konaklayabilirsiniz aklınızda olsun. Bu arada tahmini olarak otele giriş yapacağınız saate göre otel ile görüşün yoksa lobide beklemek zorunda kalırsınız, malum çoğu otele giriş saati en erken 11:00’dan başlıyor.

Ben otele bavulumu bırakıp, biraz lobide dinlenip Sinem’leri bekledim ve sabah dokuz gibi buluştuk selamlaştık, malum sabah herkes aç o halde doğruca kahvaltıya! Kahvaltı için Eskişehir’de çok tavsiye alan DoyuranKahvaltı Salonu’na gittik. Doyuran Kahvaltıyı Eskişehir seyahatim öncesi gezi bloglarını incelerken görmüştüm. Biraz kenarda, Atatürk Stadyumunun karşısında bir ara sokakta yer alıyor, dışarıya da masalar konulmuş ama yine de küçük bir yer, biz cumartesi günü gitmiştik ve tüm masalar doluydu.

Öyle garip isimli, bol çeşitli kahvaltılıkların olduğu bir yer değil burası oldukça sade daha çok öğrenci işi. Serpme kahvaltı yok ama menüden kendi seçtiklerinizle serpme kahvaltı gibi yapıyorsunuz! Üç çeşit peynir bulunan peynir tabağı, domates biber salatalık ve zeytinden oluşan söğüş tabağı, bal kaymak tabağını aldık ve hepsini beğendik. Çoğu mekânın aksine içecek olarak çay dışında sıcak süt seçenekleri de var bilginiz olsun.

Eğer bizim gibi kahvaltıda sıcak bir şey olsun diyenlerdenseniz tercihe göre sucuklu, pastırmalı, sade menemen yapıyorlar, biz sade denedik ve beğendik. Menemen hafif suluydu ve yağı iyi ayarlanmıştı arkadaşlar tuzunu az buldular ama bence böyle daha iyiydi. İsterseniz peynirli ve kaşarlı gözleme de yapıyorlarmış ve çok tavsiye alıyor ama biz denemedik. Doyuran Kahvaltıyı göz doldurmak için kalitesiz onlarca ürün sunmak yerine az ama öz olsun mantığıyla iş yapıyor ve bence böyle çok daha iyi. Beş kişi güzel bir kahvaltı yaptık ve oldukça makul bir fiyat ödedik, aklınızda olsun derim.

Sohbet muhabbet ede ede kahvaltımızı yaptık, karnımız tok ve keyifliyiz şimdi gezme görme zamanı, hazır araba da varken doğrudan Odunpazarı’na gidiyoruz. Odunpazarı, Eskişehir’in bir ilçesi Safranbolu ve Beypazarı benzeri eski evleri, güzel sokakları ile tarihi bir yapısı, kendine özgü bir dokusu var görülmesi gereken yerlerden. Açıkçası ben Odunpazarı’nı Eskişehir’in daha dışında bir yer sanıyordum ama bildiğin merkeze yakın bir mahalle gibi! Gerçi bu güzel hoşuma gitti, gezerken zamanınız yolda değil Odunpazarı’nda geçiyor…

Odunpazarı’nda ilk durağımız Atlıhan El Sanatları Çarşısı! Odunpazarı Bölgesi’nde yer alan Atlıhan El Sanatları Çarşısı, bölgenin tarihi ve turistik yapılarından. Atlıhan, eskiden han olarak kullanılsa da yakın zamanlarda yapılan restorasyonun ardından günümüzde el sanatlarına yönelik hizmet veriyor. İki katlı bir yapı olan Atlıhan’da başta lületaşından yapılmış yöresel ürünler olmak üzere kendinize ve eşe dosta alabileceğiniz pek çok şey bulabilirsiniz.

Ama sonuçta Eskişehir’deyiz ve burada esas olay Lületaşı! Atlıhan’da lületaşının sadece satılmadığı ayrıca işlendiği küçük atölyeler var ve biz de bu atölyelerden birisine daldık, Ustalar ile onları rahatsız etmeden sohbet ettik ve lületaşının hem hikâyesini hem işlenişini onlardan dinledik.

Lületaşı, Eskişehir’de toplasan 4 - 5 köyde çıkan ve normal hali köpük gibi hafif ve bu nedenle kolay işlenebilen bir taş! Öyle taş deyince ağır bir şey beklemeyin gerçekten çok çok hafif! İşlenecek parça büyüklüğüne göre kesiliyor, işleniyor, kurumaya bırakılıyor ki suyunu bıraksın iyice hafiflesin diye! Sonra parlaklığını alması için balmumuna bırakılıp bekletiliyormuş.

Burada okuyunca basitmiş gibi geliyor ama küçücük lületaşı eserler 30 farklı aşamadan geçiyormuş! Gerçekten çok narin, bu nedenle çok dikkatli olmak gerekiyormuş! Biz ustaları izlerken o küçücük taşlara neredeyse milimetrik işlemler yaparken ki sakinliklerine, el hassasiyetlerine ustalıklarına hayran kaldık! Sizlere de sadece alışveriş yapmamanızı mümkünse bu ustaları izlemenizi tavsiye ederim! Böylece el kadar tesbihe neden bu kadar istiyorlar sorusunun cevabını almış olursunuz!


Atlıhan içerisinde küçük bir de cam atölyesi var burada da hem hediyelik eşyalar yapıyorlar hem de satıyorlar.



Çok yüksek sıcaklıkta ve çok küçük cam objelerle çalışılmasını izlemek ilginç geliyor insana…

Buradan çıkıp Odunpazarı bölgesinde bulunan Kurşunlu Camii Külliyesi’ne geçiyoruz. Kurşunlu Camii Külliyesi, Odunpazarı’nda mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir. Camii’nin kubbesi kurşun ile kaplı olduğu için bu isim verilmiş, yaklaşık 500 yıllık bir yapı burası!

Külliye içerisinde Sıcak Cam Atölyesi, Lületaşı Müzesi ve El Sanatları Çarşısı bulunuyor. Lületaşı müzesinde çok sayıda sanatçının lületaşı kullanarak yaptığı eserler sergileniyor ki görmenizi tavsiye ediyorum.



El sanatları çarşısında çeşitli bölümler var, tezhip yapanlar, ney sanatçıları, çeşitli el sanatı eserleri burada sergileniyor. Özellikle tezhip işi ile uğraşılan bölüm bizi çok etkiledi. Tezhip, Osmanlıca yazma kitapların, hat eserlerinin kenarlarının yaldız ve boya ile süslenmesine verilen isimmiş! Sonuçta bir başka sanatçının bin bir emek ile yaptığı bir eseri kullanıyorsunuz ve en küçük bir dikkatsizlikte o esere yazık olabilir! Ben özellikle bu bölümden çok etkilendim!



Külliye içerisinde bulunan Sıcak Cam Üfleme Sanat Stüdyosu’nda ise bir cam atölyesi ve gösteriler için küçük bir tribün var. Cam Ustaları çalışırken onları izleyebiliyorsunuz. Ayrıca ufak bir de atölye (workshop) bölümü var küçük gruplara cam işleme eğitimi vermek için ama biz gezerken o bölümde kimse yoktu.



Külliye gezisi sonrası acıktık ve biraz dinlenmek istedik ve çok tavsiye dilen Kırım Tatar Kültür Çibörek Evi’ne geçtik. Adres farklı yazıyor ama yeri Kurşunlu Camii yakınlarında. Özellikle hafta sonu tur grupları yoğun olduğu için burası da son derece kalabalık hem oturmak hem de çibörek yemek için beklemeniz gerekiyor bilginiz olsun!

Biz burada sadece çibörek yedik diğer seçenekler hakkında yorum yapamam ama çiböreği Eskişehir’de yediğim en iyi çibörekti! Hamuru olması gerektiği gibi ince, içindeki kıyma sulu kalmış ve pişerken yağ emmemiş son derece hafif. Pek aç olmamama rağmen rahatlıkla bir porsiyon yerim bundan. Eğer Eskişehir’e giderseniz burada çibörek yemeden dönmeyin! Biraz beklemeniz gerekiyor ama olsun o kadar da!



Sonrasında tarihi Odupazarı evlerini, sokaklarını geziyoruz gerçekten çok güzel bir bölge oluşturmuşlar! Odunpazarı’nda yemek yemek için lokantalar, çay bahçeleri, Eskişehir’in meşhur helvacılarının şubeleri de bulunuyor gelmişken buradan alışveriş de yapabilirsiniz bilginiz olsun.

Sıradaki durağımız Sazova Parkı veya tam adıyla Eskişehir Sazova Bilim Sanat ve Kültür Parkı! Maalesef ben ülkemde böyle bir park görmediğimi belirtmeliyim! İçerisinde bilim müzeleri, İstanbul’daki miniatürk benzeri bir Türkiye ve Türki Cumhuriyetler yapılarının minyatürlerinin bulunduğu bir sergi alanı, küçük bir gölet ve göletin içinde bir korsan gemisi, makul fiyata hizmet veren restoranlar, sanırım herkesin artık fotoğrafına aşina olduğu Masal Şatosu gibi alanlar bulunuyor!








Hiç biri olmasa bile o yemyeşil açık alanda yürüyüş yapmak bile ayrı bir keyif burada! Darısı diğer illerimizin özellikle de İstanbul’un başına diyeceğim, hiç umudum olmasa da! Biz burayı doya doya gezdik ama tadilatta olduğu için Masal Şatosu’na giremedik ama dışarıdan görmek bile etkileyiciydi, diğer küçük müzelere ise girmedik zamanımız yoktu! Sazova Parkı sürekli genişleyen bir park siz gittiğinizde yeni tesisler bölümler görebilirsiniz bilginiz olsun! Ayrıca biz Sazova’ya araba ile gittik biraz şehir dışında kalıyor ama sanırım belediye buraya otobüs hattı açmış Odunpazarı’ndan kalkan 11, 17 ve 31 nolu hatlarla da parka gelebiliyor.

Eskişehir’de yemek denilince hem televizyon programlarında hem de tüm gezi yazı ve bloglarında mutlaka değinilen bir yemek ve bu yemeği yiyebileceğiniz birkaç yer var, yemeğin adı balaban kebap! Aslında kebap demek biraz garip kalıyor daha çok iskendere benziyor fakat döner yerine köfte ve bonfile eti kullanıyorlar. Balaban kebap, Eskişehir’de çokça bulunan Tatarların kazandırdığı bir lezzet, çibörek’te olduğu gibi!


Abdüsselam Balaban Kebap Salonu, kısaca Abdüsselam Balaban Eskişehir’de valiliğin arkasında bir iş hanının içinde hizmet veriyor, yoldan geçerken görebileceğiniz bir yer değil son derece sade ve salaş bir yer. Her ne kadar menüde yoğurtlu, tamekli, tereyağlı ve sade gibi seçenekler olsa da biz dahil herkes karışık balaban kebap söylüyor, yanına da artık tercihinize göre ayran veya kola. Peki, nasıl bi şeydir bu balaban? Efendim İskender yediğiniz geniş tabağı düşünün işte o tabağın altına tırnaklı pide, üstüne köfte ve bonfile eti, domates biber ve bol tereyağlı sanırım salçalı sos! Fotoğrafta gördüğünüz o yoğun yağ ve salça yanıltmasın, kullanılan malzemeler kaliteli olduğu için ne boğazda rahatsız edici bir tat ne midede yanma oluyor! Ben bir porsiyonu rahat rahat yedim hatta bir buçuk olsaymış daha iyi olurmuş J Aklınızda olsun gitmeden bir arayın hangi gün ve hangi saatlerde açık oluyorlar, öğrenin derim.

Eskişehir’de çibörek yiyebileceğiniz pek çok yer var, en ünlülerinden birisi de Papağan Çiğbörek, Porsuk Çayı Köprübaşı yakınlarında bir ara sokakta yol üzerinde kalıyor. Israrla şubeleri olmadığını belirtmişler dikkatimi çekti! Son derece sade bir yer plastik masa ve sandalyeler var zaten daha fazlasına da gerek yok. Servis sabah saat 10’da başlıyor, Eskişehir İstanbul gibi değil sakin bir kent 9’dan önce pek bir yer açılmıyor zaten!

Bir porsiyonda 5, yarım porsiyonda 3 çibörek var ben yarım porsiyon aldım. Çiböreğin tadı güzel ama hamuru bana olması gerekenden biraz daha kalın geldi bu daha çok kıymalı börek gibiydi. Yine de iyi pişirilmiş içi yine soğanlı kıymalı hafif sulu kalmış. Ertesi gün tekrar burada yedim ve bu sefer çiböreğin tadını daha çok beğendim sanırım bir standart yakalamakta sorun yaşıyorlar ama yine de tadı güzel. Hani o kadar Eskişehir’e geldik bi çibörek yemeden gitmeyelim derseniz ki deyin zaten işte Papağan Çiğbörek uğrayabileceğiniz yerlerden birisi!

Papağan sonrası biraz çarşı bölgesini geziyorum ve yol üzerinde Karakedi Bozacısı’nı görüyorum zaten not etmiştim. Çok sevimli çizgi filmlerden çıkmış gibi bir kedili tabelaları var görürsünüz zaten hemen içeri dalıyorum. Burası çok küçük bir dükkân boza ve dondurma seçenekleri var! Sanırım İstanbul’daki Vefa dışında bu kadar eskiden beri boza yapan çok az yer vardır!



Gelmeden önce okuduğum yorumlarında kendi yaptıkları dondurma hakkında da güzel şeyler okudum ama ben pek dondurma modunda değilim o yüzden bir bardak boza istiyorum. Vefa’nın ve çoğu yerin aksine boza yaparken mısır (Anadolu’da darı da denir mısır yerine) kullanıyorlarmış bu nedenle boza renk olarak daha sarı ve pek akışkan değil zaten bu yüzden bardağın içerisinde plastik kaşık da var. Tezgahta tarçın var isterseniz kendiniz atabiliyorsunuz. Tadı güzel ama çok fazla boza içen boza özleyen birisi değilim ama yine de gelmişken uğramanız güzel olur.

Çarşıda gezinirken çok sayıda helva dükkânı göreceksiniz bunlar Eskişehir’in yerel markaları Eriş, Balkan ve biraz daha kenarda bulunan Tanınmış Helvacı! Hepsinde de sade, tahinli, kakaolu normal helva ve çeşitli meyveler kullanılarak tatlandırılmış daha tatlımsı yaz helvaları bulabilirsiniz, kilo fiyatı da gayet makul!





Ama ben özellikle Met Helva’dan bahsetmek istiyorum! Met Helva, Eskişehir’e özgü bir lezzet ben başka bir yerde görmedim, duymadım! Her ne kadar adı helva olsa da yerken hissedeceğiniz sıkıştırılmış bir tür pişmaniye gibi olduğudur! Zaten met helva diğer helvaların aksine normal kalıp değil 2 – 3 cm kalınlığında 6-7 cm uzunluğunda parçalar halinde kesilip satılıyor, çeşit olarak da geleneksel olarak sade ve kakaolu var ama sanırım yeni yeni bazı markalar Antep fıstıklı da yapmaya başlamışlar.

Ben sade ve kakaolu denedim ve bayağı bayağı sevdim! Zaten tatlı şeyleri çeşit ayırmadan seven biriyim buna da bayıldım! Met helvanın üçlü beşlisi olduğu gibi çeşitli boylarda hediyelik paketleri de bulunuyor Eskişehir dönüşü için uygun fiyatlı güzel bir hediye olabilir aklınızda olsun!


Helva söz konusu olunca bir dükkân var ki özellikle bahsetmek istiyorum, biraz kenar bir sokakta olan Tanınmış Helvacı! Her ne kadar dükkân camında Sefiller yazsa da herkes Tanınmış Helvacı diye biliyor! Burası küçük bir dükkân günlük taze üretim yapıyorlar ve helvaları gerçekten çok çok iyi! Sade, kakaolu helva ile yaz helvası var ki ben her birinden aldım ve kahvaltılarda severek yedik. Elbette met helva da yapıyorlar ve o da çok iyi! Ayrıca paketlenmiş güzel susam ve tahin de var. Tanınmış Helvacı’ya mutlaka uğrayın derim, o helvalara bayılacaksınız.

Eskişehir’i Eskişehir yapan en önemli şey içinden geçen Porsuk Çayı! Porsuk Çayı, Sakarya Irmağı’nın en uzun kollarında birisi ve bir İç Anadolu Kenti olan Eskişehir’e can veriyor! Tabi Porsuk Çayı eskiden böyle değilmiş uzun uğraşlar sonucu temizlenip ıslah edilmiş ve bugünkü halini almış! Bugün Porsuk Çayı ve Porsuk Çayı’nın geçtiği bölge olan Adalar Bölgesi Eskişehir’in simgelerinden! Adalar Bölgesi’nde gezinirken insan Amsterdam havası alıyor! Bunda Porsuk Çayı’nda yapılan bot turunun da etkisi oldukça fazla. Adalar bölgesinde Porsuk Çayı’nın her iki yanında yürüyüş yolları, iki yakayı birbirine bağlayan çok sayıda şirin köprü var burada yürüyen bisiklete binen pek çok insan görebilirsiniz, şaşırmayın evet halen Türkiye’desiniz!






Adalar Bölgesi’nde kanal boyunca çok sayıda alkollü ve alkolsüz mekân var ister oturun çay için ister biranızı yudumlayın ister tavla oynayıp nargile için! Güzel bir atmosfer oluşturmuşlar.

Benim otelim Köprübaşı denilen yere çok yakın olduğu için bu bot turlarına kolayca katılma imkânı buldum. Gördüğüm kadarıyla iki bot hizmet veriyor ve çok uygun bir rakama kısa da olsa Porsuk Çayı içerisinde keyifli bir tur yapabiliyorsunuz. Ayrıca Venedik’te olduğu gibi Gondol Gezileri de yapılıyor ve yine fiyat olarak Venedik’ten çok çok uygun J Fiyat yazmıyorum çünkü sizin gittiğiniz tarihte değişmiş olabilir ama yine de uygun bir rakam olacağını tahmin ediyorum J Ben gondol gezisi yapmadım ama elbette bot turu yaptım ve tavsiye ediyorum, Eskişehir’de Amsterdam havası solumak için ideal J

Eskişehir’de yapılması gereken şeylerden birisi de Devrim’i görmek! Devrim, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in talimatıyla Eskişehir Tülomsaş’da üretilen Türkiye’nin ilk yerli otomobili! Ki bu yazıyı yazdığım tarih itibariyle de halen bu unvanını gururla koruyordu! Son birkaç yıldır her yerde YERLİ OTOMOBİL haberlerinin yapıldığı, konuşulduğu bir ortamda YAPILMIŞINI görmek hem gurur veriyor hem de nelerin kaçırıldığını görüp hüzünlendiriyor!



Devrim Eskişehir’de bulunan Tülomsaş Fabrikasının bahçesinde yıllardır sergileniyor. Tülomsaş, Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi AŞ. Halen TCDD’nin de kullandığı lokomotifleri yapıp üreten fabrika günümüzde de faal, hizmete devam ediyor. Girişte güvenlik görevlilerine Devrim’i görmek istediğinizi söylediğinizde size gururla yardımcı oluyorlar! Devrim’in üretilen ve halen çalışan ilk örneklerinden birisi bahçede camekânlı bir bölümde sergileniyor. Belirli aralıklarla bakımı yapılıyormuş ve çalışıyormuş halen! Binbir zorluk içerisinde çok kısa bir sürede Devrim’i üreten o muhteşem inşaların eline sağlık, vefat edenlere Allah Rahmet Eylesin…

Eskişehir’i Eskişehir yapan tüm bu mucizeye ön ayak olan isim Anadolu Üniversitesi Rektörlüğünü de yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükserşen’dir. Yılmaz Hoca’nın yıllarca büyük emekler vererek yaptığı bal mumu eserleri ise halen Odunpazarı girişinde bulunan Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi’nde sergileniyor. Zaten Odunpazarı’na giderken önünde uzun bir kuyruk olan bu müzenin dikkatinizi çekmemesi imkânsız! Bu uzun kuyruğa rağmen sıraya girip mutlaka bu müzeyi görmenizi tavsiye ediyorum!










İçeride Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti ve Dünya tarihinde yer etmiş sanatçı, politikacı, gazeteci, müzisyen, aktör, tarihi şahsiyet gibi pek çok ismin orijinaline yakın bal mumu heykelleri bulunuyor.




Bazı heykellerin biraz komik göründüğünü belirtmekle birlikte çoğu heykeli çok çok güzel buldum, gezerken sıkılmıyorsunuz burada! İçeride heykeli bulunan isimleri tek tek yazamayacağım sığmaz inanın çok geniş ve güzel bir koleksiyon hazırlanmış, emeği geçen başta Yılmaz Hoca olmak üzere herkesi tebrik etmek lazım!

Eskişehir’de bulunan çok sayıda müzeden bir tanesini zevkle gezdim ve gezmenizi öneririm, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Eskişehir ETİ Arkeoloji Müzesi. Evet, o gofretlerini zevkle yediğimiz ETİ firmasının destek olduğu bir müze, hatta içeride ETİ’nin logosunu oluşturan yaklaşık 2200 yıllık Bronz Güneş Kursu da sergileniyor!








Müze Kültür Bakanlığı’na bağlı olduğu için Müze Kart geçiyor bilginiz olsun. Bahçeden başlayarak her alan kullanılmış ve bölgede çıkan ve geniş bir zaman dilimine yayılan çok sayıda tarihi eser sergileniyor, mezar ve sınır taşları, el aletleri, takılar, paralar, ikonlar, çok eski zamanlarda kullanılan çömlek mezarlar, sanduka mezarlar… Arkeoloji meraklıları için geniş ve güzel bir koleksiyon oluşturulmuş, gezmenizi öneririm.

Yeme içme konusunda genelde olumlu tavsiyelerim olur ama ilk defa bir şeyi denemenizi önermeyeceğim! Eskişehir’de pek çok şubesi bulunan yerel fast-food zinciri olan Pino Burger! Genelde bu tür yerel zincirleri denemeye çalışıyorum ve genelde beğeniyorum ama bu sefer hiç sevemedim! Pino Burger’in Eskişehir’de çok sayıda şubesi var ve hamburger, pizza, tava, sandviç gibi ürünleri yiyebiliyorsunuz.


Ben kapanışa yakın bir saatte Köprübaşı şubesine gittim ve Cheeseburger menü istedim. Pino'da garsonlar çalıştığı için alıştığımızın aksine masanızda sipariş verebiliyorsunuz. Biraz uzun bir bekleyişten sonra siparişim geldi. Açık konuşayım beğenmedim! Patatesler son derece sıradan hiç bir özelliği yok ama Allah'tan sıcaklar! Cheeseburger'in tek özelliği içine Rus salatası konulması! Köftesinin tadı bile belirsiz hatta bana hafif yanık geldi! Burger boyutu küçük! Evet, yerel güzeldir destek olmak gerekir ama yerel markalarında işlerine özenmeleri gerekir! Açıkçası McDonald’s bile benim yediğim burgerin yanında üst seviye kalıyor! Neyse belki de bana kötü bir zamanlarına denk geldim ama bir daha gidersem dener miyim, hiç sanmıyorum!

Bu yazımı güzel bir yemek tavsiyesi ile bitirmek istiyorum! Balaban Kebap yiyebileceğiniz ve çok meşhur, youtube’da pek çok videosunu bulabileceğiniz ve Eskişehir ile ilgili tüm gezi yazı ve bloglarında adı geçen bir yer var, Fahrettin Usta Kebap Salonu veya bilinen ismi ile Ütülü Kebap!

Yok, hayır elbette kebabın içinde ütü mütü yok J Ütü işi şuradan geliyor, Fahrettin Usta balaban yaparken pişirdiği etler ızgaraya iyice yakınlaşsın diye hep bi şeyler koymuş üstüne ama ne yapsa istediği gibi olmamış! En son bakmış hiç biri olmuyor o eski zamanların ağır ütülerini koymuş ve bingo! Tam olmuş! İşte o günden beri adı Ütülü Kebap olarak kalmış J Şimdi hemen ütüyü yıkamış mı bari falan diye sormayın, yıkamıştır J Burası da küçük bir lokanta öyle süs püs beklemeyin gerek yok, iyi kebap olsun yeter!





Dükkân biraz kenarda kalıyor ama seveni çok! Ben yine karışık balaban kebap söyledim ve yapılışını izleyip çekmeye başladım, Fahrettin Usta zaten alışık kameralara! Ustam hemen ocağa ısınsın diye pide, köfte atıp bir şiş de bonfile et koydu, elbette üstüne ütüsünü basmayı da ihmal etmedi. Isınan pideyi kesip tabağa altlık yaptı, üstüne bir parça yoğurt ve domates sosu, pişen köfte ve bonfileler de geldi. Domates ve maydanoz ile süsleyip hoop tereyağını gezdirdi ve balaban kebap hazır. Tadı güzel, hatta bonfile etler Abdüsselam Balaban’dan daha güzel ama genel olarak sanki bana göre Abdüsselam’da yediğim balaban bi tık daha güzeldi J Hayır canım burası kötü değil zaten ikisi de balaban yemek için güzel yerler ama Abdüsselam bi tık daha güzel geldi bana! Ben Fahrettin Usta’yı da severek tavsiye ediyorum herkese…

Eskişehir gezi yazımın sonuna gelirken…

İnsanların birbirini ezmeden, telaşa gerek kalmadan yürüyebildiği, sokaklarında yeşilin, ağaç gölgesinin halen var olduğu, yayaların ve bisikletlilerin yok sayılmadığı, bilmem hangi inşaat şirketinin bilmem hangi projesine teslim edilmemiş, Anadolu'da karasal iklime sahip bir bölgede bile istenirse adam gibi turizm yapılabileceğinin, yaşanabileceğinin canlı kanıtı Eskişehir! İki güzel günün ardından hoşça kal Eskişehir...

Yorumlar